MARAŞ– Takvim yaprakları 19 Aralık 1978 gününü gösterirken başlamıştı her şey. Türk devletinin katliam tarihinde saat bu sefer Maraş’ı gösteriyordu. Maraş’a dair denecek o kadar çok şey var ki işgalci Türk devletinin ve atalarının dünden bugüne hedef aldığı yerlerden biride Maraştı. Maraş katliamı Kürt-Alevilere dönük yapılan ve amacı demografik ve ideolojik yapıyı değiştirme olan bir katliam gerçekliği idi.
O güne kadar Maraş’ta bir çok kargaşa yaratmak isteyen MHP, sol-alevi kesime karşı tutunamıyordu. Tabii bu duruma karşı bir şeyler yapılmalı ve Maraş solculardan temizlenmeliydi diye düşünen Alparslan Türkeş öncülüğündeki kafatasçı milliyetçiler devreye sokulmuştu. Bir evde bombaların bulunması ile ‘Türk Yıldırım Komandoları’ adlı bir grup ortaya çıktı. Türk yıldırım komandoları, tarihi, etnik ve dini farklılıklara karşı katliamlarla dolu olan işgalci Türk devletinin, JİTEM gibi bir örgütüydü. Bu terör örgütünün görevi Maraş’taki Alevi-Kürt kesimine karşı katliam gerçekleştirmekti.
Ardı arkası gelmeyecek ve Maraş bir kan gölüne çevrilecekti. Türkeş’in çizdiği Verimli Hilal projesinin en güneydeki ucu olan Maraş’ta alevi solun bir rengi vardı ve bu renk bir an önce karartılmalıydı. Her şey dönemin milliyetçi filmlerinden olan, ‘Güneş ne zaman doğacak?’ filminin Maraş’taki Çiçek sinemasında gösterildiği gün başladı. Film nerede gösterilse orası ülkücülerin propaganda bürosu haline gelirdi. O gün film sırasında içeri bir ses bombası atılmıştı, bir kişi topuğundan hafif yaralanmıştı. Panik halinde kendini dışarı atan kitlenin içinden, daha sonra Maraş katliamının başrollerinden olduğu anlaşılacak olan, Ökkeş Kenger dışarı fırlayıp telefon ile ‘Koministler sinemayı bombalıyor!’ diyerek herkesi ayağı kaldırmıştı.
Faşizm yazdığı senoryaya göre rolünü almaya devam ediyordu. Sonraki gün akşam okullarından dönen sol görüşlü iki öğretmen öldürüldü, cenaze törenin de büyük bir kitle toplanacaktı, Sol-Alevi kesimden oluşan bu kitleye cenazeler bir türlü verilmiyor, hastane morgunun önündeki bekleyiş devam ediyordu. Bekleyiş devam ederken, kafatasçı ülkücü kitle boş durmamış şehrin başka bir tarafında ‘Allah-u Ekber’ sloganları ile toplanmaya başlamışlardı. Günler Cumaydı kitlenin namazdan çıkması ile cenazeler verildi. Sol görüşlü iki öğretmenin cenazesi camiye yaklaştıkça, kafatasçı kitle sol görüşlü alevi kitleye yöneliyordu. Ortalık tam bir mahşer alanına çevrilmiş- Alevi-Kürt ve solcuların evleri dükkanları şehrin her yerinde toplanan kitle tarafından talan edilmişti.
3 kafatasçı ülkücü öldürüldü. Hava kararmış ve Maraş’ın üstünü bir kara bulut toplandı. Valilik tarafından sokağa çıkma yasağı konmuş ama bu yasak tamamen prosedür olarak kalmış, 3 ülkücü için belediye hopörlerinden anonslar yapılıyor kitle ülkücülerin cenazesine çağrılıyor, camilerden ‘Alevi koministlere ölüm’ vaazleri veriliyordu. Plan şimdiye kadar aksamadan devam ediyor, Alevilerin evlerinin etrafı cenaze için toplanan kitle tarafından sarılıyor, alevi evlerinin önünden kan kokusu geliyordu. İşgalci Türk devleti her zaman ki gibi, ‘Aleviler suyumuzu zehirliyor, camileri yakıyor…’ rivayetleri ile kana susamış ülkücü kitle besleniyordu. Silahlı bir grup alevi mahallerine saldırıyor, baltlarla, silahlarla ‘Allah Allah’ naraları ile alevi halkına saldırıyorlardı.
Maraş artık bir katliam alanına dönmüş, evler yakılıyor, çocuk, kadın ve yaşlılar katlediliyordu. Yörük selim mahallesi hariç diğer bütün mahallerde Alevi halkı kendini savunamıyor ve katlediliyordu. Ana karnından çocuklar kesilerek çıkartılıyor, boyunları kesiliyor, insanlar cayır cayır yakılıyordu. Alevi-Kürtler, Dersim’den yükselen kan kokusunu şimdi Maraş’tan alıyor, insanlık aleviler için bir kez daha ölüyordu.
Geceli gündüzlü tam 1 hafta boyunca katliam devam etti ve ne hikmetse devlet her zaman ki gibi, doğmadı, görmedi, söylemedi. Devlet sessizdi, insanlar ölüyor, yeni doğmuş çocuklar ikiye ayrılıyordu. Jandarmaya telefon ediliyor cevap olarak, ‘Askerimiz yok!’ deniliyordu.
26 Aralık günü yüzlerce kişi ölmüş, Maraş talan edilmişti. Verilen rakamlara göre 120 kişi öldürülmüş, 1000 yakın insan yaralandı, yüzlerce ev ve iş yeri yok edildi.
Maraş ardından bir kan deryası bıraktı, işgalci Türk devleti elinin kanıyla kara bir sayfayı daha ekledi tarihe. Maraş Katliamı devletin kirli oyunları ile kendini gün yüzüne çıkardı ve gelecek olan daha kara günler öncesinde bir haberci gibi, her yeri sardı.
Katliamla beraber binlerce Kürt-Alevi yurtlarında göç etmek zorunda kaldı. Göç edenlerin çoğu Avrupa’ya diğer kısmı da Türkiye’nin metropollerine taşındı. Kürt-Aleviler ‘Ya ölüm ya tehcir’ dayatması ile topraklarından kopartıldı. Bu katliamın hemen ardından yüz binler, Avrupa ülkelerine sığınmak zorunda kaldı. Kürt Alevilerinin mallarına-mülklerine el konuldu. Böylelikle faşist zihniyet emellerine ulaşmış oluyordu.
Bu katliam ve tehcir politikalarına karşı bugün bize düşen görev acımızı örgütleyerek faşist Türk devletinden “İntikam” olmaktır.
NC/Axin Mahir Dicle